Sibela O dönem yaşadığı duyguların içerisinden nasıl çıkabilirim diye düşündüğü yıllarıydı Sibel'in. Gününün büyük çoğunluğu o çok sevdiği kitaplarını okumaya adamıştı. Sabahları okula gidiyor evde olduğu zamanlarında ailesiyle zaman geçiriyordu. Mistik rüyalar görüp ilginç olaylar yaşamaya başlamıştı. Sabahları uyanırken bir masalın, bir filmin içinden çıkmış gibi bir hisle uyanıyordu. Rüyaları her zaman içinde yaşadığı şehirlerden uzak şehirler oluyordu. Mistik, aklını karıştırıp kendini bulmasını sağlayacak rüyaların başlangıcıydı. kendini dinliyordu. Ruhu, kalbinden, aklından geçen her şeyi bilen, kimseye zarar vermeyen, hep üreten, güzel şeyler düşleyen bir kızın ruhuydu. Bir an Budapeşte köprüsünün üstünde bir çingeneye fal baktırıyor. Bir an Mısırda, Nil nehrinde, Nil nehrinden büyük bir balığın ağzında oturan, yönünü güneşe veren bir kız, bir kralın misafiri oluyordu. Gördüğü rüyalarda yeryüzünde var olmuş bütün hayvanlarla konuşuyordu. Rüyasında çizdiği resimler canlanıyor Sibel'le sohbet ediyorlardı. Yedi kat göğe yükselip dünyalar kadar büyük, Bakara suresi yazılı bir kapıdan içeri giriyordu. Gökte, kökleri gökte asılı üzüm ağaçlarıyla bulutların üstünden geçiyordu. Ruhu nerde bilmediği bir zaman dilimiydi. Sonbaharın hüzünlü günlerinde güneş ışıklarının huzur verdiği o büyük balkonda Sırt üstü uzanmış ona anlamını bilmediği bir dilde söylenen o tınıları dinliyordu. Sibel'in ruhunun derinliklerinde saklı cennetleri keşfettiği zamanlarıydı