Nurgül Özlü Solda son toplumcu derken Adnan Satıcı'nın kendisine ilişkin bir tanımlamasından veya bir deklarasyonundan söz etmiyorum. Baktığım yer, Satıcı'nın Kitap>Edebiyat>Şiir>Türk Şiiriiyle, içinde yer aldığı toplumcu gerçekçi kuşağın yazdığı Kitap>Edebiyat>Şiir>Türk Şiiri arasındaki ilişki biçimi, bu ilişkide yaşanılan gerilim ve bunun neticesinde, Satıcı'nın Kitap>Edebiyat>Şiir>Türk Şiiriinde ortaya çıkan dönüşümdür. Adnan Satıcı'nın bir şair olarak imgesi, Kitap>Edebiyat>Şiir>Türk Şiiriinin taşıdığı tinsel evrenin imgesinden daha ön planda oldu. 'Adnan Satıcı' dendiğinde akla ilk gelen, Satıcı'nın, poetik bir mevzi edinmeyi önemsemeyen coşkulu kişiliği idi; Kitap>Edebiyat>Şiir>Türk Şiiriiyle getirdiği tinsel dünya veya tinsel problemler alanı değil. Satıcı'nın, şair olarak oluşum sürecinin kendine özgü bir durumu vardır. Bu durumu, 'hızlandırılmışlık' olarak adlandıracağım. Olup biteni, olup biterken yakalamak, olup biten, oluş halinde iken ona dahil olmak, kaygısıydı bu; ve kendinden önce gelene dahil olmak şeklinde açığa çıkıyordu. Adnan Satıcı, bu dahil olma durumuna, ilk kitabı yayınlandığında gelmiş bir şairdi. İstediği yerin kendisine verilmesini beklememiş, onu kendisi koparıp almıştı.
Adnan, beyaz değil, zenciydi.
Yücel Kayıran
Adnan Satıcı, şairin tanık sandalyesinde oturan edilgin tavrını eleştirir. Eylemsellik adına diline ivme kazandırır. Melih Cevdet Anday'ı Catallus'un kuşaktaşı sayar; kendisi de o yoldan giden muhalif ve cesur bir şairdir.
Nurgül Özlü